Sık Dişini Geçer

Stresin etkileri yavaş yavaş ortaya çıkar ve dozu gittikçe artar. Önceleri diş sıkmak, diş gıcırdatmak gibi olumsuz alışkanlıklarla başlayan davranışlar, çiğneme kaslarına bile zarar verir

 

'Sık dişini geçer' çok güzel bir atasözümüzdür. Tüm hayat boyu çektiklerinizi diş sıkarak geçirmeye çalışırsanız olan dişlerinize olur. Hızlı rekabetçi yaşam koşullarının bedenimize yansımaları ne yazık ki olumsuz yöndedir. Stresi hayatımızdan çıkarmak, en azından yönetilebilir hale getirmek, hastalıklardan korunabilmenin ana koşuludur. Ne yazık ki, stres ne hayatımızdan çıkıyor, ne de birey bu süreci yönetebiliyor. Başarabilen bir grup mutlaka vardır fakat azınlık yüzdesinde yer almaktadır. Ağız-diş sağlığı stres dolu süreçten fazlasıyla etkilenmektedir. Bugün çene ekleminin ve dişlerimizin nasıl etkilendiği konusunda bilgi vereceğim. Stresin etkileri yavaş yavaş ortaya çıkar ve gittikçe dozu artar. Önceleri diş sıkmak, diş gıcırdatmak gibi olumsuz alışkanlıklarla başlayan davranışlar, alışkanlık olarak yerleşir. Çiğneme kaslarının istirahat haline geçemediği bu süreçte, kas fonksiyonlarındaki artış, diş sıkma/diş gıcırdatma sırasında dişlere yansıyan kuvvetlerin yükselmesine ve diş dokularında zararın oluşmasına yol açar. Dişlerin çiğneme yüzeylerindeki aşınmalar ile dikey boyut dediğimiz alt-üst dişlerin toplam yüksekliği azalır. Bu mesafe kaybı, çene ekleminin iç yapısında yer alan ve eklem diski dediğimiz, uyumlandırıcı kıkırdak dokunun yer aldığı eklem boşluğunun daralması sonucunu doğurur. Çene eklemi elemanları ile doğrudan bağlantısı olan kasların aşırı fonksiyonları, aynı zamanda eklem diskinin konumunun değişmesi yolunda etkisini sürdürür. Böylece eklemin doğal anatomisi bozulur.

 

SÜRT ÜNME SESİ DUYULABİLİR

Peki hastalarımız bu sorunu nasıl hissederler ve nasıl ifade ederler? İlk zamanlar hastalar ağız açma-kapama sırasında eklemlerinden ses geldiğini, bazen ağrı hissettiklerini, ağızlarını açmak istediklerinde çenelerinin takıldığını, sonra açıldığını, ağızlarını açarken çenelerinin kaydığını, daha ileri dönemlerde ise ağızlarını az açabildiklerini, daha fazla açmak istediklerinde bunun mümkün olmadığını ifade ederler. Bu süreçte zaman zaman şiddetli ağrı yaşadıkları da olur. Eklemin kemik yüzeylerinin etkilendiği hastalarda, ağız açarken sürtünme sesi duyulabilir, çene çıkabilir ve bu alışkanlık haline gelebilir. Çene ekleminde bu sürecin devam etmesi durumunda dişlerin çevre dokularında yıkım gelişir, dişlerde sallanmalar başlayabilir, şiddetli diş ağrıları hissedilebilir. Bazen bu yıkım o kadar ilerler ki; diş dolguları, protezler zamanından önce yıpranır, zarar görür, diş veya implant kaybı yaşanır. Çiğneme fonksiyonlarının da bozulması anlamına gelen bu olumsuz gelişmeler eklem sorununu derinleştirir.

 

KEMİKTE KIRIKLAR GELİŞEBİLİR

Eklem sorununun ortaya çıkışında sadece diş sıkma, diş gıcırdatma gibi yavaş yavaş başlayan ve gittikçe dozu artan, yerleşen olumsuz alışkanlıklar etkili değildir. Bazen eklem sorunu aniden veya bir genel sağlık sorununun parçası olarak ortaya çıkar. Eklemin kaza sonucu travmaya maruz kalması ile eklemin kemik yapılarında kırıklar gelişebilir. Dişlerin karşılıklı kapanışında ortaya çıkan bozukluk ile durum kendisini derhal belli eder. Klinik ve radyolojik muayene ile bu patolojinin tanısı konur ve gerekli tedavisi yapılır. Ülkemizde maalesef çocuklarımız araba seyahatlerinde güvenlik tedbirleri ihmal edilerek, kimi zaman ön koltuklarda, kimi zaman bir büyüğün kucağında yolculuk yapmaktadır. Kaza anında çocuklar kafa kubbesinden darbe aldıklarında ve kanamalı bir yara oluşmadığında saçlı derinin de bölgeyi örtmesi nedeniyle önemli bir ihmalle karşı karşıya kalabilmektedir. Kafa kubbesinden yani kafanın en tepe bölgesinden darbe alınması halinde, kırık oluşmasa dahi, çocuğun çene eklemlerini oluşturan kemik yüzeylerde yaralanmalar olabilir, kanama gelişebilir, alt çene kemiğinde büyüme plağı bölgesi zarar görebilir. Bu zararlar çocuğun alt çenesine çarparak düşmesi halinde de gelişebilir. Her ne sebeple olursa olsun, çocuklar baş bölgesinden veya çenelerinden darbe aldıklarında mutlaka şu iki soru sorulmalıdır: 1. Ağızlarını açıp kapatırken ağrı var mı? 2. Kulak deliğinin hemen önüne baskı uygulandığında çocuğun ağrısı var mı? Bu sorulardan bir tanesinin dahi yanıtı evet ise çocuk ağız-diş-çene cerrahları tarafından tedaviye alınmalıdır. Bazen çocukların çene eklemlerinde hasar olduğu anlaşılmış fakat çeşitli sebeplerle tedavisi tarih olarak ötelenmiştir. Bu kesinlikle aileler tarafından tercih edilmemesi gereken bir yaklaşımdır. Çocuklar büyüme- gelişmenin aktif döneminde olduklarından, iyileşme hızlı olduğu gibi, olumsuzluk da hızlı gerçekleşir. İhmal edilmesi halinde eklem içinde oluşabilen yapışıklık nedeniyle hasta ağzını bir daha açamayabilir, büyüme plağının bozulması halinde alt çene kemiği büyüyemeyeceğinden düzeltilmesi oldukça zor gelişme geriliği, estetik ve fonksiyonel sorunlar doğabilir.

 

DİŞ HEKİMİ KORKUSU VE AĞRI YÖNETİMİ

 

 Bazı insanlar diş hekiminden neden korkuyor?

İnsan korkuyla doğmaz. Korku ve sinir toplumsal, kişisel deneyimler ve medya etkisiyle (filmler, televizyon, haberler) gelişir. Haber ve magazin haberleri ayrıca karikatürler kişileri yanlış bilgilendirebilir ve kişinin sinir düzeyini artırabilir. Doğru diş hekimi; anlayış, sabır, nezaket ve kibar bir dokunuşla gergin, korkan bir hastayı korkusuz ve sadık bir hastaya çevirebilir. Yanlış bir hekim de olumsuz uyaranlarla hastanın korkularını tetikleyebilir. Korku kişinin kendi algı durumundan gelmektedir yani kişinin kendi geçmiş deneyimlerinin bugüne yansımasından kaynaklanmaktadır. Genel popülasyonun büyük bir kısmı diş tedavisini korkuları nedeniyle kabul etmemektedir. En çok korkutan şeylerin ise döner alet sesi ve iğne olduğu bilinmektedir. Çoğu insan koltuğa oturduğunda çok korkuyor olabilir fakat diş hekimi dişi uyuşturunca rahatlayıp uyumaya bile başlayabilir. İğnenin çok da ağrılı bir şey olmadığını öğreneceklerdir. Eğer hasta her şeyden çok iğnenin oluşturacağı ağrıya odaklanırsa olayı olduğundan daha çok gözünde büyütecek ve olayı olduğundan daha tatsız bir hale getirecektir.

 

 Korku, fobi ve anksiyete arasındaki fark nedir

Korku bir kişinin mevcut bir tehlike ya da korkuya karşı verdiği tepkidir. Anksiyete ise korkuya yakın bir duygusal durumdur fakat korkunun kaynağı, sınırları belirsiz, tanmlanamayan ve hemen oluşmayan halidir. Fobi; kişinin aşırı ya da gerçek tehlike seviyesinin oranına göre anlamsız, yoğun korkunun farklı özel bir şeklidir.

 

 Bir kişi diş hekimi korkusunu nasıl yenebilir

Birçok çalışma, en kritik faktörün hastanın inançları ve potansiyel tehlikeye karşı oluşturduğu kontrol olduğunu göstermiştir. Ancak hekim sözler ve hareketler aracılığıyla hastayı ikna edebilirse işlemi istediği zaman daha az ağrılı ve kokulu hale getirebilir. Eğer hasta tedavinin etkisiz olduğunu hissederse kendini kontrolsüz ve yardım alamamış hissederek korkusunu tetikleyebilir. Bazı endişeli hastalar neyin yapıldığını, kendisini neyin beklediğini bilmeye ihtiyaç duyar. Bilgi eksikliği korku yaratır. Diş hekimine güven duygusu geliştirerek korku içindeki bir hasta sadık ve kendini adamış bir hastaya dönüşebilir.


01/05/2016